19 Eylül 2016 Pazartesi

Merve Duman - Aşktan Sabıkalı




Merhaba;
Bu ayın konuk yazarı Sevgili Merve Duman

Merve’ciğim öncelikle söyleşi talebimi kabul ettiğin için çok teşekkür ederim. Sorularıma hazır mısın?  
Hazırım Çilek Kız! :)


1- Merve Duman kimdir önce seni tanıyalım…
Hım… Merve Duman, 21 yaşında üniversite son sınıf öğrencisi bir genç kızdır. Bu sıradan tanımın yanında inanılmaz bir okuyucu, tutkulu bir yazar adayı, arkadaşlarıyla konuşmaya bayılan çenebaz ve ailesine düşkün bir insandır.


2-Merve Duman yazmanın dışında iyi bir okuyucu. Neler okur? Belli bir tarzı var mıdır yoksa ne bulsa okur mu?
İşin aslı taşındığımız evde önceki ev sakinlerinin bıraktığı kitapları bile okumuşluğum var. Ki bunlar Grange ve Ahmet Ümit’in kitaplarıydı. Ne bulsa okur desek çok da eksik bir tanım olmaz. Kaliteli kitap olduktan sonra pek fark etmez.  Yine de aksiyon, maceraya biraz fazla düşüyor olabilirim.

Grange efsanedir korktuğum halde ısrarla okumaya devam ediyorum…



3- Başucu kitabın var mı, varsa nelerdir?
Başucumda direkt bir kitaplık var. Böyle gözlerimi kapatmadan önce, yeni güne uyanırken, gece kâbus görüp yatağımdan sıçradığımda görebildiğim minik bir kütüphanem var. Bu aralar sıkça elime aldığım başucu kitabım ise Lügat 365. Açıp açıp bir kelime okuyorum! 


4-Kitaplarını okumaktan en keyif aldığın yazarlar kimlerdir?
Guillaume Musso! Kendisi en büyük idollerimden biridir. Marc Levy, Zülfü Livaneli, Murat Menteş, Emrah Serbes, İhsan Oktay Anar, Selvi Atıcı, Zeliha Eren… İlk aklıma gelenler bunlar, hepsini de şiddetle tavsiye ederim.


5- Bize yazma hevesini anlatır mısın?
Yalnız bu çoook uzun bir hikâye! Uyarmadı demeyin! Yazma hevesim ikinci sınıfta giydiğim krem rengi monta dayanıyor. Bu montu sık sık üşütüp hasta olduğum için babam almıştı ama iki beden büyüktü. Sebebi o zamanlar kışların daha sert geçmesinden ötürü bütün bedenimin soğuk havadan korunmasıydı. Velhasıl kelam bu mont çantamın ağırlığı ile birleşince inanılmaz ağır hissediyordum kendimi. Bir adım bile bir yıl gibi geliyordu. Bir gün bu montun içinde okula yürürken içimden ‘Şimdi yazar olsan, kâğıtların ortasında kaybolsan, şöminen yansa…’ dedim. Bu fikir içimi öyle ışıtmıştı ki yıllar sonra yazmaya başladığımda ilk aklıma gelen bu anım olmuştu. Okulda kitap okuma derslerinden inanılmaz zevk alırdım mesela, hocanın durduğu yeri hep ben hatırlardım. Hikâye tamamlama aktiviteleri olurdu, onlar da favorimdi. Sonra liseye geçtiğim yıl yazmaya başladım. İtiraf ediyorum ilk yazdığım satırlar rezaletti! Ama duramıyordum. Sonra hızla geliştiğimi buna tutkuyla bağlandığımı hissettim.  Aradan dokuz sene geçti hala duramıyorum. Yazma hevesinin olduğu yerde trafik kuralları ve kırmızı ışıklar yok! Bas gaza gitsin!



6- Hayallerinin arasında yazdıklarının basılacağı, imza günün olacağı ya da Bir Tutam Çilek ile söyleşi yapacağın var mıydı? (Bir Tutam Çilek yoktu biliyorum ama sen yine de vardı demelisin bence)
Ahahahah! Çok tatlısın! Bir Tutam Çilek ile röportaj yapmak en büyük hayalimdi! ;) İşin aslı ben yazmaya başladığımda yayın dünyası bu kadar yeni kalemlere açık değildi. Hiçbir zaman kitabımın basılacağı umuduyla yazmadım. Yazamadım desek daha doğru olur. Hayalini kurmak bile hayaldi. Kitap çıktı mesela ben hala ‘kitabını aldım’ diyenlere şaşırıyorum. Jeton geç düşüyor!


7-  Aşktan Sabıkalı’yı yazmaya nasıl karar verdin?  
Hiç yalan yok! Okulu astığım bir gün, battaniyem ve ben benzersiz bir ikili olduğumuz o pinekleme anında kısa bir video izlerken oluşuverdi kurgu. Dedim ki bir bakıcı bir çocuk bir adam olsa, bu adam ve bakıcı ajan olsa, yok yok polis olsa, kadın yanlış göreve düşse, adam bilmese, çocuk bunlara çok çektirse… Sonra? Sonrası gelmedi. Yine kendin çizdin kendin oynadın dedim, attım üzerimdeki battaniyeyi gittim annemin yanına. Sonra bir gece rüyamda kitabın ilk sahnesini birebir gördüm. Bihter ve psikopat hocanın arasında geçenlerin hepsi direkt rüyamdan aktarıldı. Rüyadan o kadar etkilendim ki tekrardan bu kurguya dönüş yaptım. Nasıl, ne şekilde klavyemin başına geçtim bilmiyorum ama ilk bölümden sonra arkadaşlarım devamı nerede diye çıldırdıklarında bu macera başlamış oldu.



8- ‘Savaş’ karakteri için gerçek hayatta kimden esinlendin? (Eğer böyle bir adam varsa kendime 7 tanecik kopyalatacağım)
Savaş kişilik olarak etrafımdaki hiçbir erkeğe benzemiyor ya da hepsine benziyor! Özünde kadınlar ve erkeklerin hepsi aynı nasıl olsa! Ama görsel olarak İtalyan bir oyuncudan esinlendiğimi söyleyebilirim. Özetle etrafımda bir Savaş yok. Polis de yok. Kancalı gibi biri de yok. Bihter bile yok!

9-Dansöz, Erkek Fatma ama güzeller güzeli Bihter’i kimden esinlendi?
Bunun cevabı da aynı. Bihter de etrafımdaki hiçbir insana benzemiyor. Özellikle soğukluğu, duvarları, tavırları… Tamamen bana zıt, benden uzak biri. Başlarda yazmaktan hoşlanmadığım bir karakterdi hatta. Sonra sonra duvarlarını indirdikçe sevdiğim bir karakter oldu.

10- Evet, biliyorum her iki karakterde hayal ürünü ama birilerinden esinlendiğin kesin… (Savaş’ın acıları, Bihter’in yaralı ruhu ve kalbi… Kim ilham verdi sana)
Bu soruyu okuyunca bir an tövbeye geldim! Yukarıdaki cevapları vereceğimi nereden biliyordun?
Bilemiyorum… Hepimizin içinde yaralı bir ruh, kırık bir kalp, acılı bir geçmiş vardır. Çevremi izlerken yakaladığım küçücük bir ayrıntı bile onlara şekil vermeye yetti. Mesela erkeklerin ilk aşkını unutamadığını lisede bir arkadaşımın başına gelince tecrübe ettim. Bu Savaş ve Sinem arasındaki ilişkiyi oluşturdu. Çocukluğunu yaşayamamış insanların zor insanlar olduğunu babamla keşfettim. Çok zor ve yoksul bir çocukluk geçirdiği için bize hep her şeyin fazlasını vermeye çalışıyor. Bu da Bihter’e çok yakın bir ruh hali. Başına kötü bir şey gelen her kadın dışarı çıkmaktan korkar. Tacize uğrayan kadınların çoğu kendini evine, odasına kapatır. Bu çok acı bir gerçek. Zekiye Teyze bu kadınlardan biri, âşık olduğu kadınla evlenmesine izin verilmeyince ömrünü yalnız geçiren bir adamın hikâyesini duydum kulaktan dolma. Feridun’un kötü bir adama dönüşmesinin temelinde aşk yok muydu? Kısaca benim bile farkında olmadığım ayrıntılar yazarken birer birer karakterlere dönüşebiliyor. Bu da bilinçaltımızın bize oyunu olsa gerek…


11- Aşktan Sabıkalı aşk romanı değil polisiye macera… Sevdiğin polisiye dizi veya filimler var mı bizlere de önerebileceğin…
Yılan Hikâyesi! Küçük bir kız çocuğu iken deli gibi izlerdim. Herhalde polisiye sevmemin temelinde o dizi var. Son izlediğim Person of Interest dizisi aksiyon severler için birebir. Film olarak inan şu an aklıma bir şey gelmedi.

Benim favorim “ARKA SOKAKLAR ve KANIT”



12-Buse’ye öldüm bayıldım onun gibi bir kızım olmalı… O kesin yeğenlerden veya komşu çocuklarından biridir yanılıyor muyum?
Yaklaştın! Buse’de bütün çocuklardan esinlendim. Çünkü bütün çocuklar inanılmaz zeki! Minik bir kuzenim var. Buse’den büyük ama Evin önü ile Eminönü onun karıştırmasıydı.  Resimleri okuma kız kardeşimin huyuydu. Benim okul kitaplarımdaki resimleri, boya kalemlerimi hatta bardakla tabağı bile konuştururdu. O konuda da kız kardeşimin küçüklüğünden esinlendim. Sonuç yine aynı anlayacağın, esinlenme deyince çocukluğuma bile inmek gerekiyor. :)



13- Gelelim Serkan ve Sedef’e… Biz ekip olarak (Ebru, Zeynep ve Ben Serkan’dan yanayız) Sedef gerçek bir kişi kimden esinlendin demeyeceğim ama Serkan kim?
Evet, Sedef gerçek bir kişi. Ama kurgudaki Sedef tabi ki bazı konularda gerçeğiyle ayrışıyor. Mesela gerçek versiyonu çekilmez derecede inatçı! Kitapta olsa mundar ederdi Serkan’ı. Serkan ise standart Türk erkeği. Kaçanı kovalayan türden! Sonra kovaladığına âşık olacak kadar da şapşal! Kalbi temiz, höt höt edecek kadar maço, çapkın… İki çimdik yiyince akıllanan! Her evde bunlardan var. :)


Serkan’ın aşkı, inadı işte bu dedirtiyor. Yazıyorsunuz böyle karakterler çıtayı yükseltiyorsunuz sonra da biz evde kalıyoruz…
Bu feryat üzerine kalemi bırakıp giderdim… Ama Atakan diyor ki, iş güç bekler! Geç klavyenin başına sırada ben varım!



13-Final… Eğer mutsuz son olsaydı gözüme gözükme derdim… Neyse ki mutlu son… Peki, senin hayalindeki final bu muydu?
Kuşkusuz buydu. Zaten bir ilk bölüm bir de son bölüm garantiydi aklımda. Aralarda kalanları ilham geldikçe yazdım. Finali noktasına kadar seviyorum.



14-Blog takipçilerime ve okuyucularına son sözün nedir…
Vallahi ben konuşmayı çok seviyorum, buradan kahve içmeye mi gitsek millet? Kesmedi bu beni! :) Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ediyorum Çilek Kız, çok zevkli geçti benim için. Umarım okuyanlar da keyif almışlardır. Bu satırları okuyan okurlarıma kocaman öpücükler, Bir Tutam Çilek Blog’u takipçilerine gönülden sevgiler ve eline kalemi alıp yazan tatlı yazar arkadaşlarıma da bol ilhamlar! Soğuklar geliyor kendinize dikkat edin! Sevgiyle, sağlıcakla kalın!



Sevgili Merve,
Okuyucun bol, yolun açık olsun…
Sevgiler
Çilek Kız




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder