Merhaba;
2017’nin son ayında
Wattpad’in fenomen yazarı Mine Selen, gerçek adıyla Sinem İşler’le (Yüzü
Olmayan Adam, Bana Ait ve Hayalin Yetmez’in yazarı) keyifli bir söyleşiye hazır mısınız?
Öncelikle Sinem’ciğim söyleşi talebimi kabul ettiğin için çok teşekkür ederim... Etmeme gibi bir şansın yoktu çenemle seni hayattan bezdirirdim… J Ve sen sevgili blog takipçim çayını, kahveni al ve bu keyifli söyleşinin tadını çıkarmaya başla…
1- Öncelikle klasik sorumla başlayalım mı? Sinem İşler kimdir? Seni merak eden okuyucularına ve blog takipçilerime kendinden bahseder misin?
Merhaba
Sevgili Kitap Dostları,
1972
İzmir Karşıyaka doğumlu, dünya tatlısı iki insanın kızı ve üç kardeşin
ortancasıyım. Eğitim hayatım boyunca İzmir’de yaşadıktan sonra öğretmen olarak
ilk görevimin Erzurum’a çıkmasıyla, maalesef sevdiğim şehrimden ayrılmak
zorunda kaldım. Sınıf öğretmeni
olarak başladığım meslek hayatıma, ardından kendi branşım olan Görsel Sanatlar
(Resim) Öğretmenliği ile devam eden ve halen çalışan bir devlet memuruyum.
Tabii
ki öncelikle fanatik bir kitap okuyucusuyum, daha doğrusu yazmaya başlayana
kadar öyleydim. Yazarlığın çok zaman ve emek isteyen bir alan olduğunu yazarken
öğrendim. Bunun yanı sıra branşımdan dolayı doğal olarak resim hayatımda önemli
bir yer alıyor. Öğretmenliğin yanı sıra, hikâye yazmaya başlamadan önce sulu
boya ressamı olarak çalışmalar yapıyordum. Boş duramama gibi garip bir
hastalıktan muzdaripim, ya okuyacağım, ya resim yapacağım ya da yazıp çizeceğim.
2- Sinem İşler’ in anne, öğretmen, eş ve yazar olarak bir gününü bize anlatır mısın?
İşte en sevdiğim soru, henüz
anlatmadan yoruldum :) Genelde 06.15 civarı kalkarım, duruma göre saati
erteleye erteleye bu 06. 45 e kadar gidebilir. Rutinim var, otomatiğe bağlanmış
gibi hızlı bir tempoda işlerimi halleder ve evden çıkmaya hazır hale gelirim.
Huyum kurusun, çok sakin ve ağırkanlı bir insan olduğum halde zamanımı çalan lüzumsuz
işlere karşı alerjim mevcut, o yüzden her bir saniyeyi iyi kullanma odaklıyım.
Unutmadan kahvaltının ardından koca
bir fincan sade Türk kahvesi içerim, bu da olmazsa olmazlarımdan. Artık nasıl
alıştıysam, iki sefer okula giderken kahve içmeyi unuttum ve az daha ilk derste
uyuyordum, teneffüsü zor ettim :)
Her şey bir yana öğrencilerime karşı
vicdani yükümlülüklerim, iş ahlakı ve sorumluluklarım bir yana… Benim için çok
önemli kavramlar, aldığım maaşı hak etmeliyim, hepsinden öte gönlüm rahat
olmalı. Genç dimağları yetiştirmeyi çok önemsiyorum. Zamanında okula varmak, derslerime girip
hakkını vererek işimi yapmak bir nevi saplantım. Mesleğiniz ne olursa olsun, en
iyisini yapmanız gerektiğini düşünüyorum.
O günkü yoğunluğuma göre
öğrencilerimle dersimi işledikten sonra çarşıda işim yoksa oyalanmadan eve
dönerim. Tabii bazen programım değişebilir, yakın arkadaşlarımla buluşabilirim
ya da ziyaretlerine gidebilirim. Genellikle eve varır varmaz yine koşuşturmam
başlar, üzerimi değiştirecek kadar bir zamanın ardından hiç oturmadan yemek ve
bir evin olmazsa olmazı işlerimi tamamlarım. Bu arada çiçeklerimi kontrol
ederim, çorba karıştırıyorsam boştaki elimle iki sayfa kitap okurum. Akabinde
sofrayı hazırlar ve eşim evdeyse bir yorgunluk kahvesi yapıp muhabbet ederim.
Maalesef oğlum İzmir de okuduğu için normalde onunla geçirdiğim zamanı bu
şekilde değerlendiriyorum.
Veeeee büyük an gelip çatar; yemekler
yendi, sofra toplandı, tabak çanak durulanıp makineye dolduruldu. Ben boşa
çıktım ve yerime kuruldum. Elime kağıt kalemimi aldığım gibi yazmaya, bu arada
hayal alemine dalmaya hazırım. Televizyonla hiç aram yok, izlemiyorum desem
yeridir. Gece, kendi kendime kaldığım ve en sevdiğim saatler, maalesef sabah
çok erken kalkmam gerektiği için 23.30 gibi yazmayı bırakıp yatmak zorundayım.
Bana kalan 4- 5 saatlik zaman dilimi… Ve gün benim için biter.
3- Sinem öğretmen neler
okur?
Vallaha ne yalan söyleyeyim, bu konuda
o kadar arsız bir insanım ki sokak tabelalarını, sonra direklerine asılan
pankartları bile üşenmez okurum :) Durakta beklerken yerde gördüğüm bir ilanı,
muayenehanenin bekleme salonundaki dergileri veya kat nöbeti tutarken
öğrencilerin astığı afişleri asla sektirmem. Hatta yeri geldiğinde yeğenimin
ilkokul hikâyelerini bile okuduğum doğrudur. Mesele La Fontaine hikâyelerine
bayılırım, kendimi Tavşan ve Kaplumbağa hikâyesindeki Kaplumbağa karakterine
benzetiyorum :) Ağırkanlı, sakin fakat azimli… Küçükken Teksas Tombiks ve
bilumum dönemin resimli kitaplarına bayılırdım, bizim çocukluğumuzda Tercüman
diye bir dergi vardı noktasına virgülüne kadar okurdum. Sonra Shekspare ile
Beyaz Diziyi aynı dönemde keşfettim, Kemalettin Tuğcu’yu araya sıkıştırıp
ağladım. :) Halk kütüphanesi ve okul kütüphanesinden Türk ve Dünya
Klasiklerini, Karşıyaka’da herkesin bildiği Serpil Kitabevinden aşk, macera, fantastik,
mizah romanlarını beraber götürdüm. Üniversite dönemi branşımdan dolayı, sanat,
mitoloji, din ve felsefe ağırlıklı olmak üzere kişisel gelişim kitaplarına
merak sardım. Anlayacağınız okuma zevkim aşure kıvamında, aşureyi çok
sevdiğimden olabilir. Onun gibi karışık ve her çeşit malzemeyle yoğrulmuş. Aynı
anda 3-5 kitap okumak gibi kendime bile saçma gelen bir huyum olduğu için
sanırım bu normal.
4-Sinem Öğretmenin başucu kitabı var mıdır? Ve Başucu kitabı dışında herkesin mutlaka okuması gerektiğini düşündüğü 5 kitabı söyler mi bize?
Olmaz
mı hiç, yalnız zaman zaman değişir :) Bazen, Montaigne ( Denemeler), Ömer
Hayyam (Rubailer) ya da Reşat Nuri Gültekin’in (Çalıkuşu) olabilir, ruh halime
göre bazı yönlerini hiç sevmediğim halde Charles Bukowski okuduğum bile olur.
Diana
Gabaldon Yabancı serisi
Elizabeth
Kostova Tarihçi
Collen
McCullough Dokunuş ( Maalesef baskısı tükenen bir kitap ve bulana kadar 2 yıl
aradım ve uğraşıma değdi. )
Paullina
Simons Bronz Atlı – Tatyana ve Alexander
5-
Okumaktan asla sıkılmam dediğin en az 5 yazar var mı?
Linda Howard Hemen hemen tüm çıkan kitaplarını çok severek okudum.
Nora
Roberts Aynı şekilde kitaplarının neredeyse hepsini severek okudum.
Diana
Gabaldon
Darynda
Jones (Mizah anlayışına hayranım, çok doğal )
Karen Maria Moning
6- Hayatta okumam dediğin tür veya yazar var mı?
Kesinlikle var, korku ve gerilim
kitapları… (Hani şu ruhlu, şeytanlı olanlar, bir de ismi lazım değilleri
kapsayanlar, acayip ürküyorum) Polisiye, macera, fantastik ve ütopik kitap türlerini
bunun içine katmıyorum.
Aslında yazım tarzından veya seçtiği
konulardan hoşlanmadığım yazar da var ama müsaadenizle onların ismini söylemek
istemiyorum, seveni vardır darılır ya da malum sorun benden kaynaklı da
olabilir. Durağan ve uzun paragraflardan oluşan, bitmek bilmeyen betimlemelerin
devrik cümleyle anlatıldığı, kendisini tekrarlayan, biraz felsefe ve birbirinin
tekrarı ya da benzeri kelimelerle kurulmuş cümleler yumağı, bende boğulma hissi
uyandırıyor. Misal; bir yaprağın rüzgarda salınışını, gölgesinin yerde nasıl
dans ettiğini ve bu şekilde giden iki sayfa yaprak muhabbeti bana göre değil…
Ki okuyanlara saygım ve takdirim sonsuz, tamamen zevk meselesi BEN sevmiyorum.
Bu kadar muhabbet yeter…
Şimdi en heyecanlı kısım başlıyor. Senin yazma tutkuna…
7- İlk yazdığın cümleleri
hatırlıyor musun ve yazdığın tarihi?
Sanırım; ‘Sevgili Eleanor’ idi.
Hayalin Yetmez hikâyesinin ilk kelimeleri :) Aradan uzun bir zaman geçti, malum
o sıralar baya acemiyim, kâğıdın köşesine tarih yazmak aklıma gelmedi. Tabi
bronşit tanısıyla 38 derece ateşle yattığım ve boş duramadığım için sıkıntıdan
gördüğüm halüsinasyonları kâğıda da geçiriyor olabilirim :)2013 Mayıs ayında
olduğunu biliyorum.
Sevgili Elenor yazarın 3. Basılı kitabı
Hayalin Yetmez’in başlangıç cümlesi…
8- Yazarken nasıl bir ruh halinde oluyorsun?
Yaşıyorum resmen, duygusal bir
sahneyse oturur hüngür hüngür ağlayarak yazarım, canım çıkar. Komikse gözümden
yaş gelene kadar kahkahalarla gülerim, bazen yazmayı bırakmak zorunda kalırım.
Ben aslında yazmıyorum, hikaye karakterinin yerine yaşıyorum. Sanırım bundan
aldığım zevk, yazmaya devam etmemi sağlıyor.
9- Yazmak için ilham geldiği
an kalem kağıt mı tercih edersin, bilgisayar mı?
Aslında ilham bana gelmiyor, canım çok
sıkkın olduğu ya da kafamda ciddi sorunlar bulunduğu zamanlar dışında,
müsaitlerse ben onlara gidiyorum. Kimse inanmaz belki, birkaç paragraf üsten
okumaya başlayınca hemen aralarına katılıveriyorum ve yazmaya değil, ne
yaptıklarını izlemeye başlıyorum. Garip bir duygu, resim öğretmeni olmamla
alakası olabilir, aslında ben yazmıyorum bir nevi resim yapıyorum veya devam
eden sahneleri izliyorum. Elim de boş durmuyor bu arada, aralarında geçenleri
yazıya döküyorum. Evet, bazen olmadık zamanda aklıma düştükleri oluyor, algı
odaklı olduğum için asla ciddi bir iş yaparken değil, genelde uyuyacağım zaman
ya da boş dersimde :) Hemen bir kâğıt parçasına ufak notlar karalar ve müsait
zamanımda temize çekerim.
Bazen oluyor, mesela İGAP da ne
hikmetse; Bayıra karşı yatır beni, tırmala beni kaşı beni :) :) diye günlerce
söylenerek gezmiştim. Sebebi yine meçhul, ben de bilmiyorum. Bunun yanı sıra genellikle
romantik ve slow parçaları tercih ederim.
12- Yazdıklarını ilk kim
okudu ve yorumu ne oldu?
Nihal’im… Çok sevdiğim ve benim için çok
değerli bir dostum. Kendisi sınıf öğretmeni olarak çalışıyor ve iyi bir
okuyucudur. Çok hoşuna gitti, hatalarımı gösterdi, bilgisayarda temize çekmeme
yardım etti ve her adımda bana destek verdi. İlk dediğiniz için Nihal’imi söyledim,
yoksa bu konuda güzel dostlarım hep yanımda oldu. Gelişmemi sağlayan yegane
insanların başında geliyor, iyi olduğu kadar kötü zaman dostlarımdan sadece
birisi ve benim için çok değerli :)
13-İlk kitabın için gelen
ilk yorumu hatırlıyor musun?
Hayır, fakat sevgili, ‘ jardin ‘
kullanıcı adıyla güzel dostumu unutmam imkansız. Henüz sayılı okuyucum vardı ve
günde bir iki kişi hikayelerimi okuyunca çok mutlu oluyordum. Neredeyse ilk
günden beri sayfamda olan kişilerden birisiydi Jardin… O zamanlar yorumlara cevap
vermek için nereye gireceğimi bile bilmiyorum. Ben cevap veriyorum diye ortaya
yazıp duruyorum, yanıtla seçeneğinden bile bihaberim o derece anlayacağınız, aylar
sonra fark ettim :) Sevgili Jardin beni hiç bırakmadı, sağ olsun hep yanımda… Hâlâ
yanlış yazdığım veya gözden kaçırdığım hatalarımı düzeltir. Buradan kendisine çok
teşekkür ederim, sevgiler Jardin, güzel dostum :)
14-Kitap sözleşmesi
imzaladığın süreçte ya beğenilmezse, ya okuyucu kötü eleştirirse korkun oldu
mu? Gece kâbuslar görüp uykundan uyandın mı?
Şaşkındım, heyecanlıydım ve kesinlikle
kafamın bir köşesinde hep bir ‘acaba’ vardı. Sebebi, kendine güven sorunundan
ziyade, kişinin kendisine karşı ne derece objektif olabildiğiyle ilgili.
Bununla wattpad dışında yüzleşmem
gerekiyordu ve yeni okuyucuların verdiği yorumlar bir nebze belirleyecekti.
Farklı bakış açıları ve daha geniş bir kitleye hitap etmenin tedirginliği doğal
olarak olmalıydı diye düşünüyorum.
Sevgili blog takipçim ben
Sevgili Sinem’inYüzü olmayan adam ve Bana ait kitaplarını henüz okuyamadığım
için (Kitaplar mühürlü ve kütüphanemde
var yeni yılın ilk okunacak kitapları) bu iki kitapla ilgili soruları instagramda
@hayalin_yetmez sayfasının yöneticisi @dileginkitapları Sevgili Dilek sordu
huzurlarında kendisine tekrar teşekkür ediyorum…
15- Duru’nun öngörü yeteneği
etkileyici ve insanda merak uyandırıyor. Yaptığı astral yolculuklar bu konu
aklına nereden geldi? Bir olaydan mı esinlendin ya da astral seyahat ile
alakalı bir deneyimin oldu mu? ( Yüzü
olmayan adam)
Merhaba Dilekciğim J
Hikayenin içindeki bir çok şeyde
ucundan kıyısından deneyimlediğim ve bende izler bırakan olayları kapsıyor.
Kurgu bağımsız tabii… Misal; Duru’nun ilk astral seyahat hikâyesini maalesef
yaşadım ve inanılmaz korktuğum için asla bir daha denemedim.
Ben kitapları okuduktan sonra bu
konuyu seninle konuşalım…
16- Çınar gerçek mi? Çünkü bu kadar duyarlı bir kişi gerçek olamayacak kadar ütopik. (Okumayanlar için Bana ait kitabında İşitme engelliler ile iletişim kurmak için eğitim sahası açan ve kendisi de öğrenen biri)
Evet… Daha doğrusu çok sevdiğim ve
saygı duyduğum bir kişiye hitaben yola çıktım. Onun hayatından alıntılar ile kendimce
kurguladığım hikâyemin bir karışımı. Üzgünüm, kim olduğu hakkında spekülasyona
sebebiyet vermemek ve reklam konusu olmaması için söylemek istemiyorum.
17- Kitap karakterlerine âşık
olan okurlar var mesela ben Çınar hayranıyım. Senin karakterlerine âşık olan
okurlar var mı? (Burada Çilek Kız devreye girer Leon benimdir yan bakanı
öldürürüm der …)
Var, hem de ciddi bir rakam sanırım :)
Son dönem Emir ve Suat revaçta, Asaf’ın da ciddi bir hayran kitlesi var. Tahir
diyeceğim ama burada hemen susuyorum onu zaman gösterecek. Arkadaş biraz
küfürbaz ve ağzı bozuk da :)
18- Piyaz sever misin? ( Yüzü olmayan adam da Cemal’in suratına yediği sahne en sevdiğim sahneydi.)
Hem de nasıl, çok gülerek yazdığım bir
sahneydi :) Tamamen spontane ortaya çıkan ve bana kahkahalar attıran bir bölüm
oldu.
19-Yazdığın hikâyelerde yan karakterlerinde çok seviliyor olması, onlarında kitap olması için yapılan baskıdan rahatsız mısın? (Yüzü olmayan adam’da Duru’nun arkadaşı Merve ve Aga’nın abisi Cemal mesela)
Genelde baskın bir karakterse zaten
kafamda bir şeyler şekillenmeye başlıyor, onun dışındaki durumlarda ise
açıkçası zorlama gibi oluyor ve çok da hoşuma gittiğini söyleyemem.
Anlayamadığım şu, hikâyeye başlarken sonuna kadar gidişat kafamda canlanıyor ve
kendiliğinden gelişen bazı ufak değişiklikler dışında yolunda devam ediyor.
Okuyuculara sorarak ( Şimdi şöyle mi yapayım, yoksa şunu mu yapayım ne
istersiniz, x kişi ölsün mü yaşasın mı, mutlu mu olsunlar mutsuz mu ) gibi
sorular soran yazarların nasıl kurguladıklarını ve sona vardıklarını anlayamıyorum.
Ben bir okur olarak yan karakterlerin kitaplaşmasına karşıyım…
Ben bir okur olarak yan karakterlerin kitaplaşmasına karşıyım…
20 – Yüzü olmayan adam ve
Bana Ait yeni bir yayınevi ile basılacak mı? (Piyasada bulunamıyor ve bazı
sitelerde ikinci el fahiş fiyatlı satışı başlamış)
Çok üzücü ve tatsız bir durum,
maalesef hiç istemediğim halde kitabın çıktığı yayın eviyle hoş olmayan bir
takım şeyler yaşandı. Tabii ki tekrar basılmasını ve okumak isteyip de
ulaşamayan kitapseverlerle kavuşmasını istiyorum. Hayırlısı inşallah, ileride
tekrar basılacağını umuyorum.
21-Duru’nun Aga’yı gördüğü
sahnenin tasvirini resmettin mi? Kitap kapağı olarak hep o sahneyi hayal
etmiştim.(Bilmeyenler için Sevgili Sinem resim öğretmeni)
Evet, daha doğrusu karaladım demek
daha uygun olacak. Aslında kapak tam anlamıyla hayalimdeki gibi olmadı. Astral
düzlemde bulunan Duru, tamamen şeffaf ve hayalet gibi görünmeli ve içinden
şehir ile kaçışan insanlar görünmeliydi. Yani aklımda olan buydu. Tarık Aga ise
gölgelerin arasından güneş gibi doğacaktı, falan filan diye gidiyor :)
Sevgili Dilek bu güzel
sorular için teşekkür ederim. Şimdi sazı aldım elime ve Çilek Kız olarak
kaldığım yerden devam ediyorum.
:) :) :) :) :)
22-Yeni çıkan Hayalin Yetmez,
kitap Elizabeth’in kız kardeşi Eleanor’a yazdığı mektupla başlıyor… Mektubu ben
Eleanor oldum ablamın yazdıklarını okudum gibiydi duyguyu çok güzel
yansıtmışsın… Sen yazarken Elizabeth miydin Eleanor muydun?
Böyle düşünmene çok memnun oldum. Ben
kesinlikle Elizabeth oldum, daha doğrusu o an kimin ağzından yazıyorsan
genellikle o karaktere bürünüyorum. Özellikle sevdiğim bir kişiyse… Not; Doğal
olarak erkek karakterleri yazmak daha zor, bunların arasında en çok zevk
aldığım, (Beni çok güldürüyor ama ağzı çok bozuk) buna keza zorlandığım kişiyse
tabii ki Tahir…
21-Leon’un Elizabeth’i
gördüğü o anı o kadar güzel betimlemiştin. (Kelebeğin kozasından çıkma hali
gibi) (Ben o sahneyi okurken hayal ettim. Hatta kitap kapağını görünce işte
Leon’un Elizabeth’ i gördüğü an dedim.) Sen yazdığın sahneleri hayal ediyor
musun?
Çok teşekkür ederim sevgili Çilek Kız :)
Sanırım farkında olmadan bu sorunun cevabını verdim. Resmen gözümde canlanıyor
ve ben de onları izleyip gördüklerimi yaşayarak yazıyorum.
22-Elizabeth’in ailesi
Amişler. Amişler hakkında takipçilerime biraz bilgi verir misin? Ve neden
Amişleri yazdın. (Ben wattpad de okurken hemen Google Amişler
yazmıştım. Onların gerçekten var olduğunu ve haklarında bilgileri edinmiştim.)
Başta da söyledim hatırlarsanız, ben
ne bulursam okurum demiştim. :) Bilim dergileri, tıp dergileri (sanki hasta
iyileştireceğim), moda, gezi, national geografi dergileri vb. de buna dahil.
Bir de buna lüzumsuz bilgilere duyduğum garip merak eklenirse, içlerinden
birinde Amişler hakkında bir makale görmüş ve kaşla göz arasında okumuştum.
Yetmedi, doymadım… Bir kere ilgimi çekmişti sorgulamadım başladım okumaya, ha
bu arada Aborjinleri de bana sorabilirsiniz :) (Kesinlikle haklarında yazmak
için değil, deli bir merak işte) Aralarına girip yaşamayı düşünmüyorum ama ne
hikmetse inciğine cıncığına kadar araştırmama da engel değildi. Google amca sağ
olsun, çok lazım gibi günlerce Amişler hakkında ne bulduysam okudum durdum.
Hani bulsam birkaç kitap kaçarı yok alıp bir de oradan devam edeceğim. Eehh
tahmin edersiniz ilk yazmaya başladığım zamana denk geldi ve doğal olarak bir
Amiş kızıyla yola koyuldum, gözümde hikâye canlanıverdi işte :)
İnşallah bir gün karşılıklı kahve
içip aborjinleri konuşuruz seninle… Kendilerine azıcık bayılıyorum da…
23- Yazdıklarının beyaz
camda ya da beyaz perdede okurlarınla buluşmasını hayalin var mı? (Bana göre
İGAP harika bir sit com olur)
Kısmet, neden olmasın tabii isterim…
Açıkçası, başta hikayelerimin kitap olması hayalim bile yoktu, teklif
geldiğinde çok sevinmiştim. Şimdiyse bunları yazıyor olmak bile çok güzel.
Bilmiyorum, yönetmenlerin takdiri, kafamın içindeki gibi canlanacaklarsa
herkesin seyretmesini isterim ve çok mutlu olurum. Hayırlısı diyelim. :)
24- Türk karakterler mi
yoksa yabancı karakterler yazmak mı daha kolay?
Kendi kültürünü yazmanın daha kolay ve
doğal olduğunu, ilk iki hikayemden sonra Yüzü Olmayan Adam hikayesini yazarken
anladım. Yabancılık çekmedim, çok daha akıcı ve bizden oldukları için
zorlanmadığımı o zaman fark ettim. Tabi bu kişiye göre değişebilir, kendi
hissettiğim bu yönde.
25-Amerika veya İngiltere’ye
gittin mi? Eğer gitmediysen; hiç gidip görmediğin yerleri yazarken internetten
mi kitaplardan mı araştırma yaparsın?
İkisine de gitmedim. Teknoloji ile
aram pek iyi olmadığı halde iyi bir araştırmacıyımdır. Google Earth sağ olsun,
hikayeye uygun kriterlerde yeri bulduktan sonra günlerce, saatler süren bir
gezi yapıp sokak sokak okuduklarımla bağdaştırırım. Yazmadan önce ciddi anlamda
uzun ve zahmetli süren bir çalışma diyebilirim. Mantık hataları olmaması için notlar
alıyor, hesaplar yapıyor (saat farkı vb.) ve yemeklerinden kültürel özelliklerine kadar
orada yaşayan insanlar hakkında bilgi topluyorum.
26-Blog takipçilerime ve
okuyucularına son sözün nedir…
Hepsine canı gönülden çok teşekkür
etmek istiyorum… Yazmaya başladığım ilk günden beri destek
veren, yapıcı eleştirileriyle önümü görmemi sağlayan bütün dostlarıma, yanımda oldukları ve hikâyelerime gösterdikleri
ilgiyle beni onurlandırdıkları için… Fanatik bir kitapsever olarak ortak bir
zevki paylaştığım dostlarıma saygı duyuyorum ve onları gerçekten seviyorum. Hayatınıza
ufacık bir esenlik kattıysam ne mutlu bana, sağlıcakla sevgiyle kalın… İyi ki varlar, hayatıma varlıklarıyla renk
kattılar J
Sevgili Sinem İşler
Okuyucun bol, yolun açık olsun…
Sevgiler,
Çilek Kız Yasemin,
Okuyucun bol, yolun açık olsun…
Sevgiler,
Çilek Kız Yasemin,
Seninle Tek Kelime Oyununa Hazır mısın?
(Yazdığım Kelimenin Karşısına Senin
için İfade Ettiği Anlamı Tek Kelime ile Yazar mısın?)
IGAP Projesi (Bende IGAP’ım
ama) Macera
dolu Amerika
Leon Sabır
Mektup Aşk
Piyaz Balık
:)
Naime Sultan “Anneannem,” bir Naime değil ama kesinlikle
Perihan Sultan
Çilek Sesim
geliyor mu? Bu isim tanıdık geldi :) :) :) Dostluk
Portre Mineselen
Okul Bebelerim
Yazmak Hayallerim
Amerika Ay
bir an Tramp diyesim geldi, son dönemde Bush’dan sonra en çok onun adını duyar
oldum :)
Elizabeth Saflık
Asena Dişi
Kurt
Aga Rüya
:)
Çınar Aaaahhhh aahh
Engel İçimizde
Gelin İnanmak (Her şeyin çok güzel olacağına; Amin)
Amişler Organik
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder