Merhaba;
Bu ayın konuk yazarı Sevgili Merve Duman
Merve’ciğim öncelikle söyleşi talebimi kabul ettiğin
için çok teşekkür ederim. Sorularıma hazır mısın?
Hazırım Çilek Kız! :)
1- Merve Duman kimdir önce seni tanıyalım…
Hım… Merve Duman, 21 yaşında üniversite son sınıf öğrencisi
bir genç kızdır. Bu sıradan tanımın yanında inanılmaz bir okuyucu, tutkulu bir
yazar adayı, arkadaşlarıyla konuşmaya bayılan çenebaz ve ailesine düşkün bir
insandır.
2-Merve Duman yazmanın dışında iyi bir okuyucu.
Neler okur? Belli bir tarzı var mıdır yoksa ne bulsa okur mu?
İşin aslı taşındığımız evde önceki ev sakinlerinin bıraktığı
kitapları bile okumuşluğum var. Ki bunlar Grange ve Ahmet Ümit’in kitaplarıydı.
Ne bulsa okur desek çok da eksik bir tanım olmaz. Kaliteli kitap olduktan sonra
pek fark etmez. Yine de aksiyon,
maceraya biraz fazla düşüyor olabilirim.
Grange efsanedir korktuğum halde ısrarla okumaya
devam ediyorum…
3- Başucu kitabın var mı, varsa nelerdir?
Başucumda direkt bir kitaplık var. Böyle gözlerimi kapatmadan
önce, yeni güne uyanırken, gece kâbus görüp yatağımdan sıçradığımda
görebildiğim minik bir kütüphanem var. Bu aralar sıkça elime aldığım başucu
kitabım ise Lügat 365. Açıp açıp bir kelime okuyorum!
4-Kitaplarını okumaktan en keyif aldığın yazarlar
kimlerdir?
Guillaume Musso! Kendisi en büyük idollerimden biridir. Marc
Levy, Zülfü Livaneli, Murat Menteş, Emrah Serbes, İhsan Oktay Anar, Selvi
Atıcı, Zeliha Eren… İlk aklıma gelenler bunlar, hepsini de şiddetle tavsiye
ederim.
5- Bize yazma hevesini anlatır mısın?
Yalnız bu çoook uzun bir hikâye! Uyarmadı demeyin! Yazma hevesim
ikinci sınıfta giydiğim krem rengi monta dayanıyor. Bu montu sık sık üşütüp
hasta olduğum için babam almıştı ama iki beden büyüktü. Sebebi o zamanlar
kışların daha sert geçmesinden ötürü bütün bedenimin soğuk havadan
korunmasıydı. Velhasıl kelam bu mont çantamın ağırlığı ile birleşince inanılmaz
ağır hissediyordum kendimi. Bir adım bile bir yıl gibi geliyordu. Bir gün bu
montun içinde okula yürürken içimden ‘Şimdi yazar olsan, kâğıtların ortasında
kaybolsan, şöminen yansa…’ dedim. Bu fikir içimi öyle ışıtmıştı ki yıllar sonra
yazmaya başladığımda ilk aklıma gelen bu anım olmuştu. Okulda kitap okuma
derslerinden inanılmaz zevk alırdım mesela, hocanın durduğu yeri hep ben
hatırlardım. Hikâye tamamlama aktiviteleri olurdu, onlar da favorimdi. Sonra
liseye geçtiğim yıl yazmaya başladım. İtiraf ediyorum ilk yazdığım satırlar
rezaletti! Ama duramıyordum. Sonra hızla geliştiğimi buna tutkuyla bağlandığımı
hissettim. Aradan dokuz sene geçti hala
duramıyorum. Yazma hevesinin olduğu yerde trafik kuralları ve kırmızı ışıklar
yok! Bas gaza gitsin!
6- Hayallerinin arasında yazdıklarının basılacağı,
imza günün olacağı ya da Bir Tutam Çilek ile söyleşi yapacağın var mıydı? (Bir
Tutam Çilek yoktu biliyorum ama sen yine de vardı demelisin bence)
Ahahahah! Çok tatlısın! Bir Tutam Çilek ile röportaj yapmak en
büyük hayalimdi! ;) İşin aslı ben yazmaya başladığımda yayın dünyası bu kadar
yeni kalemlere açık değildi. Hiçbir zaman kitabımın basılacağı umuduyla
yazmadım. Yazamadım desek daha doğru olur. Hayalini kurmak bile hayaldi. Kitap
çıktı mesela ben hala ‘kitabını aldım’ diyenlere şaşırıyorum. Jeton geç
düşüyor!
7- Aşktan
Sabıkalı’yı yazmaya nasıl karar verdin?
Hiç yalan yok! Okulu astığım bir gün, battaniyem ve ben
benzersiz bir ikili olduğumuz o pinekleme anında kısa bir video izlerken
oluşuverdi kurgu. Dedim ki bir bakıcı bir çocuk bir adam olsa, bu adam ve
bakıcı ajan olsa, yok yok polis olsa, kadın yanlış göreve düşse, adam bilmese,
çocuk bunlara çok çektirse… Sonra? Sonrası gelmedi. Yine kendin çizdin kendin
oynadın dedim, attım üzerimdeki battaniyeyi gittim annemin yanına. Sonra bir
gece rüyamda kitabın ilk sahnesini birebir gördüm. Bihter ve psikopat hocanın
arasında geçenlerin hepsi direkt rüyamdan aktarıldı. Rüyadan o kadar etkilendim
ki tekrardan bu kurguya dönüş yaptım. Nasıl, ne şekilde klavyemin başına geçtim
bilmiyorum ama ilk bölümden sonra arkadaşlarım devamı nerede diye çıldırdıklarında bu macera başlamış oldu.
8- ‘Savaş’ karakteri için gerçek hayatta kimden
esinlendin? (Eğer böyle bir adam varsa kendime 7 tanecik kopyalatacağım)
Savaş kişilik olarak etrafımdaki hiçbir erkeğe benzemiyor ya
da hepsine benziyor! Özünde kadınlar ve erkeklerin hepsi aynı nasıl olsa! Ama
görsel olarak İtalyan bir oyuncudan esinlendiğimi söyleyebilirim. Özetle
etrafımda bir Savaş yok. Polis de yok. Kancalı gibi biri de yok. Bihter bile
yok!
9-Dansöz, Erkek Fatma ama güzeller güzeli Bihter’i
kimden esinlendi?
Bunun cevabı da aynı. Bihter de etrafımdaki hiçbir insana
benzemiyor. Özellikle soğukluğu, duvarları, tavırları… Tamamen bana zıt, benden
uzak biri. Başlarda yazmaktan hoşlanmadığım bir karakterdi hatta. Sonra sonra
duvarlarını indirdikçe sevdiğim bir karakter oldu.
10- Evet, biliyorum her iki karakterde hayal ürünü
ama birilerinden esinlendiğin kesin… (Savaş’ın acıları, Bihter’in yaralı ruhu
ve kalbi… Kim ilham verdi sana)
Bu soruyu okuyunca bir an tövbeye geldim! Yukarıdaki cevapları
vereceğimi nereden biliyordun?
Bilemiyorum… Hepimizin içinde yaralı bir ruh, kırık bir kalp,
acılı bir geçmiş vardır. Çevremi izlerken yakaladığım küçücük bir ayrıntı bile
onlara şekil vermeye yetti. Mesela erkeklerin ilk aşkını unutamadığını lisede
bir arkadaşımın başına gelince tecrübe ettim. Bu Savaş ve Sinem arasındaki
ilişkiyi oluşturdu. Çocukluğunu yaşayamamış insanların zor insanlar olduğunu
babamla keşfettim. Çok zor ve yoksul bir çocukluk geçirdiği için bize hep her
şeyin fazlasını vermeye çalışıyor. Bu da Bihter’e çok yakın bir ruh hali.
Başına kötü bir şey gelen her kadın dışarı çıkmaktan korkar. Tacize uğrayan
kadınların çoğu kendini evine, odasına kapatır. Bu çok acı bir gerçek. Zekiye
Teyze bu kadınlardan biri, âşık olduğu kadınla evlenmesine izin verilmeyince ömrünü
yalnız geçiren bir adamın hikâyesini duydum kulaktan dolma. Feridun’un kötü bir
adama dönüşmesinin temelinde aşk yok muydu? Kısaca benim bile farkında
olmadığım ayrıntılar yazarken birer birer karakterlere dönüşebiliyor. Bu da
bilinçaltımızın bize oyunu olsa gerek…
11- Aşktan Sabıkalı aşk romanı değil polisiye
macera… Sevdiğin polisiye dizi veya filimler var mı bizlere de önerebileceğin…
Yılan Hikâyesi! Küçük bir kız çocuğu iken deli gibi izlerdim.
Herhalde polisiye sevmemin temelinde o dizi var. Son izlediğim Person of
Interest dizisi aksiyon severler için birebir. Film olarak inan şu an aklıma
bir şey gelmedi.
Benim favorim “ARKA
SOKAKLAR ve KANIT”
12-Buse’ye öldüm bayıldım onun gibi bir kızım
olmalı… O kesin yeğenlerden veya komşu çocuklarından biridir yanılıyor muyum?
Yaklaştın! Buse’de bütün çocuklardan esinlendim. Çünkü bütün
çocuklar inanılmaz zeki! Minik bir kuzenim var. Buse’den büyük ama Evin önü ile
Eminönü onun karıştırmasıydı. Resimleri
okuma kız kardeşimin huyuydu. Benim okul kitaplarımdaki resimleri, boya
kalemlerimi hatta bardakla tabağı bile konuştururdu. O konuda da kız kardeşimin
küçüklüğünden esinlendim. Sonuç yine aynı anlayacağın, esinlenme deyince
çocukluğuma bile inmek gerekiyor. :)
13- Gelelim Serkan ve Sedef’e… Biz ekip olarak
(Ebru, Zeynep ve Ben Serkan’dan yanayız) Sedef gerçek bir kişi kimden
esinlendin demeyeceğim ama Serkan kim?
Evet, Sedef gerçek bir kişi. Ama kurgudaki Sedef tabi ki bazı
konularda gerçeğiyle ayrışıyor. Mesela gerçek versiyonu çekilmez derecede
inatçı! Kitapta olsa mundar ederdi Serkan’ı. Serkan ise standart Türk erkeği.
Kaçanı kovalayan türden! Sonra kovaladığına âşık olacak kadar da şapşal! Kalbi
temiz, höt höt edecek kadar maço, çapkın… İki çimdik yiyince akıllanan! Her
evde bunlardan var. :)
Serkan’ın aşkı, inadı işte bu dedirtiyor. Yazıyorsunuz
böyle karakterler çıtayı yükseltiyorsunuz sonra da biz evde kalıyoruz…
Bu feryat üzerine kalemi bırakıp giderdim… Ama Atakan diyor ki, iş güç bekler! Geç klavyenin başına sırada ben varım!
Bu feryat üzerine kalemi bırakıp giderdim… Ama Atakan diyor ki, iş güç bekler! Geç klavyenin başına sırada ben varım!
13-Final… Eğer mutsuz son olsaydı gözüme gözükme
derdim… Neyse ki mutlu son… Peki, senin hayalindeki final bu muydu?
Kuşkusuz buydu. Zaten bir ilk bölüm bir de son bölüm
garantiydi aklımda. Aralarda kalanları ilham geldikçe yazdım. Finali noktasına kadar
seviyorum.
14-Blog takipçilerime ve okuyucularına son sözün nedir…
Vallahi ben konuşmayı çok seviyorum, buradan kahve içmeye mi
gitsek millet? Kesmedi bu beni! :) Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür
ediyorum Çilek Kız, çok zevkli geçti benim için. Umarım okuyanlar da keyif
almışlardır. Bu satırları okuyan okurlarıma kocaman öpücükler, Bir Tutam Çilek
Blog’u takipçilerine gönülden sevgiler ve eline kalemi alıp yazan tatlı yazar
arkadaşlarıma da bol ilhamlar! Soğuklar geliyor kendinize dikkat edin!
Sevgiyle, sağlıcakla kalın!
Sevgili Merve,
Okuyucun bol, yolun açık olsun…
Sevgiler
Çilek Kız
Okuyucun bol, yolun açık olsun…
Sevgiler
Çilek Kız
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder