Aslıhan bana şu aralar Bukalemun Fahri Başkanı unvanı verecek. Hadi kahvenizi çayınızı alın Aslıhan’la yaptığımız bu keyifli söyleşiyi okuyun.
• Sevgili Aslıhan, blog takipçilerime kendinden bahseder misin?
Öncelikle çok teşekkür ederim Yasemincim. Aslına bakarsan ilk kez böyle bir söyleşi yapıyorum ve azıcık heyecanlandığımı itiraf etmeliyim. :) (Laf aramızda ben de çok heyecanlıyım, kalemine bayıldığım kadınla röportaj yapıyorum)
İstanbul’da, bildiğimiz sıradan klasik mahallelerden birinde doğup büyüyen, orta halli bir ailenin üçüncü çocuğuyum. 4 kardeşiz. Sanırım bugün olduğum kişiyi ortaya çıkaran şartlar doğduğum gün oluştu. Ben doğduktan kısa bir süre sonra annem ciddi bir böbrek rahatsızlığı yaşayınca ilk okula başlayana kadar dedem ve anneannem tarafından büyütüldüm. Kişiliğimdeki tüm dikbaşlı kıvrımlar dedemin sayesinde oluştu bence. Aslında tipik kuralcı bir Anadolu erkeği olan adam, nedense bana hiç kural koymadı ve başkalarının bunu yapmasına da izin vermedi; beni hep el üstünde taşıdı ve bu nedenle sanırım ailenin kara koyunu ben oldum diyebilirim. Hayatımdaki en özel insan hep dedem oldu. Lise sonrası çocukluğumdan beri anlamsız bir şekilde hep görmeyi hayal ettiğim İngiltere macerasına atıldım. Hiç unutmam ilkokul 3’e giderken Robin Hood’u okumuştum ve nedensizce aklıma bir gün İngiltere’ye gitmeyi koymuştum. Sonunda bu hayalimi başardım ve 4 yıl İngiltere’de yaşadım. Bunun 2 yılı okul, 2 yılı bir firmada çalışmayla geçti. Ülkeye döndüğümde farklı farklı işlerde çalıştım. Yönetici asistanlığından tutun, 2 yıl boyunca bir hava yolu şirketinde uçuş hostesliği de yaptım. Dünyayı dolaşmak, farklı yerleri görmek hep arzuladığım bir şeydi ve sanırım en çok sevdiğim iş hosteslik oldu. Ancak özellikle özel günlerde sürekli aileden uzak kalmak beni üzmeye başladığında bırakmanın daha doğru olduğuna karar verdim ve tekrar asistanlığa döndüm. Birkaç yıl Türkiye'nin en büyük inşaat firmalarından birinde yönetici asistanlığı yaptım. Ardından iki arkadaşımla birlikte kendi Dijital Ajansı’mızı kurmaya karar verdik ve şimdi bu işi sürdürüyoruz. Ancak iki sene evvel İstanbul’da yaşamak beni yormaya başladığında daha küçük bir yere yerleşmek ve hayatı daha sakin yaşamak istediğime karar verdim. Böylece İstanbul’dan taşındım ve evden çalışmaya devam ederek part time iş hayatına geçiş yaptım. Aynı zamanda İngilizce özel ders verdiğim öğrencilerimle de zamanımı oldukça yoğun geçiriyorum.
Halkla İlişkiler ve Felsefe bölümü mezunuyum. Şu an Uluslararası İlişkiler 3. sınıftayım. Okumak, okuma yazmayı öğrendiğim günden beri hayatımın en önemli parçası; edebiyat dünyası her ne kadar benim için vazgeçilmez olsa da eğitim amaçlı okuma tutkum da hiç sönmeyecek sanırım.
Akrep burcuyum. Karate’de kahverengi kuşaktayım. Taşınma söz konusu olunca ara vermek zorunda kaldım ancak şimdi yaşadığım yerde yeni bir dojo buldum ve bu seneki programının içine yeniden alabildim, yani siyah kuşağa kadar devam. :) Yemek yapmayı çok seviyorum ve mutfakta oldukça başarılı olduğumu söyleyebilirim.
(Yaptığın lezzetleri tatmak kısmet olur inşallah ya da karşılıklı kahve içip sohbet etmek)
Sanırım bayağı uzun ve açıklayıcı bir öz geçmiş oldu. İlk kez kendi hakkımda bu kadar ayrıntılı bilgi verdim. Sana kısmetmiş
• Bize Aslıhan’ın 24 saatini anlatır mısın?
Doğrusunu söylemek gerekirse 24 saat bana yetmiyor.
Zamanımın çoğu bilgisayar karşısında ve telefonda geçiyor. İşleri hallettikten sonra özel ders programımı düzenliyorum ve geri kalan sürede yaptığım tek şey okumak ve yazmak ve bir şeyler izlemek. Genelde hayatım yapılacaklar listesi ve bunlarla ilgili alınan notları tikleyerek geçiyor. Günde on beş dakika da olsa spor yapmaya çalışıyorum fakat birkaç aydır aşırı sıcaklardan bunu şimdilik öteledim, önümüzdeki ay itibariyle bu da gündemde olacak elbette. Uyumayı çok seviyorum fakat bir o kadar da zaman kaybı olarak görüyorum. Geç kalkarsam sanki günü elimden kaçırmış gibi hissediyorum bu nedenle günde en fazla 6 saat uyuyorum.
• Ne zamandan beri duygularını, hayallerini yazarak ölümsüzleştiriyorsun?
Buna ölümsüzleştirmek demem aslında. Nedense bunlar bana çok büyük laflar gibi geliyor, yani en azından bana öyle hissettiriyor. Yazdıklarım tamamen amatör ruhla ve amatör bir kalemle ortaya çıkıyor. Yazmak konusunda hiç eğitim almadım, teknik olarak hiçbir fikrim yok. Bodoslama yazmaya başladım aslında. Belki çok sıkı bir okuyucu olduğum için birikmiş bir şeyler vardı ve ansızın ortaya başka bir yönüm çıktı, bilemiyorum. Çok hayal kurduğum bir gerçek. Dediğim gibi okuma yazmayı öğrendiğim günden beri bir günü bile kitap okumadan geçirmedim. Bazen bağımlı mıyım acaba? diye düşündüğüm zamanlar bile oldu. Okuyacak kitap bulamayınca elim ayağım titremeye başlar, soluğu kitapçıda alırdım. 2016’da Wattpad platformuna girdikten bir sene sonraydı sanırım, bir akşam ansızın “Ben de yazabilir miyim acaba?” diye düşünmüş, kurgu zihnimde ışık hızıyla şekil bulunca hemen oturup Bukalemun’un giriş bölümünü yazmıştım ve sonra şaşırtıcı bir şekilde devamı geldi.
• İlk teklif geldiğinde, sözleşme imzaladığında ama en önemlisi Sina’nın ilk kitabını eline aldığında ne hissettin?
İlk teklif geldiğinde dalga mı geçiyorlar acaba? diye düşünmüştüm. Doğrusunu söylemek gerekirse bazı arkadaşların ısrarlarıyla daha öncesinde ben, bazı yayınevlerine göndermiştim çalışmayı ama kimse ilgilenmedi ve olumlu dönüş almadım. Bu nedenle çok basılmaya değer de görmüyordum. Hiç beklemediğim anda teklif geldiğinde, yaptığım ilk şey yayınevinin sahibini arayıp uzun uzun telefonda konuşmak odu. :) Didiklemeden duramam çünkü. Sözleşmeyi imzaladığımın ertesi günü tüm aile kahvaltıda buluşmuştuk; kardeşler, kuzenler ve birkaç arkadaşla sık sık yaptığımız hafta sonu kahvaltılarından biriydi, ben elimde dosyayı salladığımda masada sevinç çığlıkları yükselmişti. Çok güzel bir andı o. Sina’nın ilk baskısı bana göre tam bir felaket (ilk baskının editi berbattı ve neye dikkat edip neyi kontrol etmek gerektiğini bile tam olarak bilmiyordum) fakat galiba bu amatörlük bile o anın heyecanına yakışır bir şey. Basılı kitabı elime ilk aldığımda çok garip hissettim. Tüm samimiyetimle söylüyorum ki, bana göre leblebi çerez ölçüsünde bir kitaptı ama benden geride bir şeyler kalacak bu dünyada, diye anlamsız bir gurur karışımı sevinç hissetmiştim.
• Evet, benim klasik sorularımdan biri, herkes mutlaka okumalı dediğin 3 kitap.
Bu herkese göre değişir aslında. Her okuyucunun çok başka pencereden baktığını ben Wattpad’de tecrübe ettim. Dolayısıyla farklı beğenilere ve ilgi alanlarına göre alınan keyif herkes için bambaşka. Bilindik klasikleri örnek vermek gereksiz bir küstaklık olur bence. Ama benim için en önemli 3 kitap ne diye soracak olursan; Sun Tzu, Savaş Sanatı – Dante, İlahi Komedya – Trevanian, Şibumi derim.
(Mutlaka edineceğim ve okuyacağım)
• Hadi bizim için tüm karakterlerine cast oluştur. (Basılı kitaplarındaki karakterler için) Mesela benim için Yaman (Aras Bulut İynemli) Ekrem (Mehmet Aslantuğ) Tahir (Nejat İşler) Nermin (Ahu Türkpençe) Füsun (Tabii ki Ben) Ragıp (Mehmet Günsur) Zilal Ana (Şerif Sezer) Ağrılı (Şerif Erol)
Yasemincim senin castları görünce bir kez daha şuna inandım ki, iyi ki hiçbir karakter için cast yapmıyorum. Zihnimdeki karakterlerle bunların uzaktan yakından alakaları yok. Aslına bakarsan gördüğüm, bilindik ya da tanıdık hiçbir oyuncu ya da sanatçının zihnimdekilerle alakası yok. Sanırım en iyisi bunu her okuyanın kendi imgelemesine bırakmak. Herkes zihninde başka yüzler görüyor ve bu şekilde hayal etmeleri daha güzel.
(Bence en doğrusunu yapıyorsun, okurun hayal gücüne bırakarak)
• Sina dünyaca ünlü bir hacker, yazarken nasıl bir araştırma yaptın?
Bu konuda şanslıydım çünkü yukarıda söylediğim gibi Dijital Ajans’ımızda yazılımcılar var ve bana epeyce yardımcı oldular. Abuk sabuk sorularımla onları epeyce bunalttığımı itiraf etmeliyim Teknik olarak çok şey öğrendim onlardan fakat bana anlatılanları olabildiğince teknik terimlerden uzak yazmaya çalıştım çünkü okuyan için epeyce karmaşık ve anlaşılmaz olacaktı. En basit ifadeleriyle, okuyucunun anlayacağı şekilde aktarmaya çalıştım öğrendiklerimi.
• Hazar gibi bir karakteri yazarken önünde bir örnek var mıydı?
Böyle bencil bir karakter yazmak için iyi bir sinir sistemi gerek.
Valla çok örneğe şahit oldum diyebilirim. Çevremdeki arkadaşlarımın hayatlarından, çocukken yaşadığım mahalledekilerden sayısız örneklerle karşılaştım. Bu örneklere eklemeler ve çıkarmalar yaparak ortaya Hazar’ı çıkardım. Hazar gibi karakterler toplumumuzda oldukça fazla mevcut. Ne yaparlarsa yapsınlar kız çocuklarına değer vermeyip sadece erkek olduğu için işe yaramaz oğullarını el üstünde tutan bir kitle var maalesef ve bu rahatlık o erkeklerde inanılmaz bir bencillik oluşturuyor.
• Sina’nın annesini ve babasını sende biz gibi bir kaşık suda boğmak ister miydin?
Hem de çok isterdim. Hayatta en katlanamadığım şey, kız erkek evlat eşitsizliği ve bu konuda haksızlık yapan herkes için aynı duyguları besliyorum. Sina’nın annesinin mental sağlığı yerinde değildi zaten, fakat babası ondan daha acımasızdı bana göre. Ailedeki etkisiz eleman vasfındaki ebeveynler bana göre kötü olanlardan daha tehlikeli ve zarar verici.
(Sina’ya Karan tarafından zorla yemek yedirilmesi sonrası yaşadığı olay ve hatıralarla resmen öğürdüm. Yani aynısını yaşadım, o duyguyu hissettim.)
• Basılı kitaplarında yazmaktan pişman olduğun bir kısım oldu mu?
Hayır, aksine yazamadıklarımdan pişmanlık duyuyorum fakat maalesef herkes farklı pencereden baktığı için yazdıklarıma alakası olmayan bambaşka anlamlar da yükleniyor ve gereksiz bir polemiğin içine sürüklenmek istemediğim için kendime çoğu zaman sansür uyguluyorum. Oysa özgürce yazmak gerektiğinin farkındayım, sanırım özgüvenim biraz daha yükseldiğinde ve bir profesyonel gibi düşünmeye başladığımda belki de kimseyi dikkate almadan ne istiyorsam yazacağım zamanlar da gelecek inşallah.
• Sayende bir Bugatti sevdam oldu, onu ne yapacağız. Arabalarla aran nasıl, mesela Bugatti kullanmak ister misin?
Araba kullanmak en sevdiğim şeylerden biri. Arabalara bayılırım. Bugatti kullanmayı elbette çok istiyorum ve bir günlüğüne de olsa kiralayarak bu hayalimi eninde sonunda gerçekleştireceğime inanıyorum. Küçükken, sanırım 6-7 yaşlarındaydım, bir Porsche resmi görmüştüm ve arabaya aşık olmuştum. O zamanlar imkansız gibi görünen bir hayal kurmuş bir dakikalığına bile olsa koltuğuna oturabilsem keşke demiştim. Bu hayali sadece bir dakika koltuğa oturmakla kalmadan birkaç saat süren yolculukla gerçekleştirdim. Bugatti de neden olmasın?
• Oğuz için kim ilham oldu, 1 öküz yiyen etrafında kimdi?
Abim ve oğlu. İkisi de öküz gibi yerler ve hep açtırlar. Bir öküzü bitiremezler ama maşallahları var. Aç oldukları kadar nankörlerdir de çünkü o kadar yemek nerelerine gidiyor hala çözemedim.
• Yaman ve Alaz ne yapıyorlar şimdi? Ekrem, Füsun’a kavuştu mu? Ateş ve Cemre evlendi mi? Oğuz düğünde kalp krizi geçirdi mi?
Bukalemun’u belli tarihlere oturtarak yazmıştım, o yüzden zihnimde benimle aynı zaman diliminde yaşamaya devam ediyorlar. Yaman hâlâ Alaz’ın etrafında dönüp duruyor, sanırım gözünü sonsuzluğa yumana kadar sevdasında en ufak azalma olmayacak. Ekrem’in Füsun’a kavuşmasına daha çok var. Önce acılarına merhem olan torunlarıyla hayatın tadını çıkaracak, bunu çoktan hak etti. Ateş ve Cemre şu an 3 yaşlarını sürüyorlar ve her an bir aradalar. Evlilik için daha çok uzun yıllar var önlerinde. Oğuz kalp krizi geçirmez ama muhtemelen o evlilik gelip çattığında büyük kriz çıkarır. Yaman’ın da Ateş’in de işi zor fakat Ateş, babasının oğlu. Dediğini yapar.
• Karakterlerin için şarkıların var mı? ( Mesela benim için Sina ve Karan – Mahsun Kırmızıgül – BELALIM / Yaman ve Alaz –Erol Evgin – ATEŞLE OYNAMA / Derim ve Anka – Sezen Aksu – HOŞ GELDİN )
Sina ve Karan için Demet Evgar yorumu / Farketmeden - Derim ve Anka için Ufuk Beydemir /Ay Tenli Kadın ancak kitabın geneli için zihnimde hep Bach/ Marcello çalar. Yaman ve Alaz için Cem Adrian / Ben Seni çok Sevdim. Ne zaman bir yerlerde bunları duysam hemen aklıma onlar düşer.
• Anka kitabını yazarken müthiş bir araştırma yaptığını tahmin ediyorum, bir bölümü yazmak için kaç gün uğraşıyorsun?
Evet, sürekli okuma ve araştırma içindeydim ve hâlâ öyleyim. Bu aslında beni de geliştiren bir şey çünkü her hikaye bana da yeni yeni birçok şey öğretiyor. Yeni bilgiler edinmek beni inanılmaz mutlu ediyor. Bölüm yazma süresi çok değişken benim için. Bazen karakterlerin ruhuna giremeyince tek satır çıkmıyor ve bir bölümü yazmak haftalar bile sürerken bazen de kendimi kaptırdığımda bir bölümü bir günde yazdığım da oluyor.
• Anka’nın ilk bölümlerinde Derim, Anka’yı hapsettiğinde Anka sürekli Kızıl biliyorum kurtaracaksınız beni diye düşündüğünde. Okur yorumlarında kızların eşcinsel oluşlarıyla ilgili çok fazla yorum almıştın. O yorumları okurken ne düşündün, güldün mü ya da sinirlendin mi?
Aslında hem güldüm hem de sinirlendim. Fakat şunu da gördüm ki toplumumuzda arkadaş ve aile ilişkileri benim düşündüğüm gibi değilmiş. Açıkçası insan sürekli kendi çevresinde kendi tanıdıklarıyla ya da kendi gibi insanlarla yaşayınca dünyanın geri kalanının da aynı şekilde yaşadığını sanıyor ama Wattpad bana çok geniş bir yelpaze sundu. İkisinin kardeş oldukları ortaya çıktıktan sonra bile birbirine bu kadar düşkün olmasını anlamayan ve saçma bulan ciddi sayıda okuyucu vardı ve bu beni çok şaşırtmıştı. Söz konusu olan karakterlerin bir de ikiz oldukları düşünülürse bu ilişki çok daha sıkıdır bana göre ancak herkesin böyle düşünmediğini fark ettim. Ben şanslıyım ki hem sayılı yakın arkadaşlarım hem de kardeşlerimle birbirimize çok tutkunuz ve en az Anka ve Alin kadar samimi ve yakındır ilişkimiz. Başka türlüsünü de benim aklım almıyor, belki de sorun bendedir bilemiyorum. (Benim de ablalarımla ve dostlarımla ilişkim böyledir. Yani sorun bizde değil)
• Aşil, âşık olacağı kadını buldu mu?
Henüz değil. Bir gün bulur mu? Şu an bilemiyorum ama yukarıda da dediğim gibi yazdığım hikayelerdeki zaman dilimi bir süre sonra benimle aynı zaman diliminde devam ediyor ve şu anki zaman dilimi içinde Aşil’in kalbine girecek birini bulmasına daha çok vakit var. (Annesi Anka, Teyzesi Alin yani adamın kıstası zirve :) )
• Sana bir şans verilse hangi kitabında, hangi karakter olmak isterdin?
Yetenek ve güç bakımından, yazdığım herhangi bir kadın karakterden biri olmak isterdim demeyi çok istesem de dürüst olmak gerekirse, yaşadıkları şeylere karşı onlar gibi güçlü bir şekilde belki de karşı koyamazdım diye düşünüyorum. Bu nedenle hiçbirinin yerinde olmak istemezdim. Allah dağına göre kar verir dedikleri çok doğru. Benim karım bana kadar yetiyor ve çok şükür diyorum.
• Karakterlerin sence hangi burç mesela Yaman, Karan, Sina, Derim, Anka, Oğuz, Zeynep…
Doğum tarihlerini belirlediklerimin burçları belli aslında. Yaman, Alaz ve Karan, Akrep burcu. Sina için nedense doğum tarihi hiç düşünmemişim ama sanırım olsa olsa Kova olur. Derim, Aslan burcu. Anka ve Alin Boğa.(Kızlar benim gibiler yani) Yan karakterler için illa doğdukları gün belli olsun diye çaba harcamıyorum o yüzden onlar hakkında hiç düşünmedim.
• Sina ve Karan / Hülya ve Taylan ne yapıyorlar şu an?
Huzurlu, mutlu ve çocuklarla birlikte her zamanki gürültülü hayatlarına devam ediyorlar. Karan her zamanki Karan. İnsan özü değişmiyor ama Sina onu olduğu gibi kabul ediyor. Zaten bir ilişkide önemli olan karşındakini olduğu gibi, iyisiyle kötüsüyle sevmek bence.
• İber babasının işlerinin başına mı geçti, Karan kızının sevgili adayına neler yapıyor?
İber muhtemelen annesini takip edecek. Fakat aynı zaman da babasının yanında da çalışmaya devam edecek. Karan, henüz Sarya’nın etrafında erkekler görmüyor fakat okula başladığında ciddi krizler yaşayacakları bir gerçek. O konuda Sarya’ya güveniyorum ama, burnunun dikine gideceğine eminim. E bir de arkasında annesi olacak. Bence bildiğini okur Sarya.
• Kitaplarında bahsettiğin ülkeleri, şehirleri gezdin mi?
Evet, bir kısmını gezdim. Bulunmadığım ülkeler hakkında da epeyce geniş bir araştırma yapıyorum. Bazen saatlerce haritalar üzerinde çalıştığım oluyor; fakat olabildiğince bildiğim yerleri kullanmayı, anlatım bakımından daha pratik bulduğumu söylemeliyim.
• Duygusal sahneleri yazarken ağlıyor musun?
Evet, bazen kendimi karakterlerle aşırı bağlantıda hissediyorum ve duygusal sahnelerde yanımda koca bir tomar kâğıt mendille o sahneleri yazıyorum.
(Ya ben 5 kere okuduğum bölüme hâlâ salya sümük ağlıyorum)
Aşağıdaki sorular okurlarından… (Beraber Bukalemun'u okuduğum gruptan. Kızlar hem sorular için hem de keyifli okuma için hepinize çok teşekkür ederim.)
• Yaman ve Karan’ı yazarken kimlerden etkilendin? (Gözde)
Yaman için herhangi bir karakterden esinlenmedim ansızın zihnimde beliren bir karakter oldu. Karan’ın itlik kısmı için örnekler etrafta bolca var zaten ancak karakteri devşirmem benim için daha eğlenceliydi.
• Senin yazdığın özellikle iki karakterin yaratım sürecini çok merak ediyorum, Sina ve Derim? (Hilal)
Sina karakterini kendi ofisimdeki yazılımcıları gözlemleyerek ortaya çıkardım, ancak özellikle kadın olmasını istediğim için bunu Sina’dan yana kullandım. Bunun dışında toplumsal birçok kalıbı da doğru bulmuyordum ve bu kalıpları yıkabilecek bir karakter yaratmak istiyordum. Hayatımızda yanlış olduğuna inandığım birçok öğretilmiş kalıplar var ve biraz aykırı bir şekilde bunları yıkmayı istedim. Bu nedenle daha cüretkar sahnelerle bunların etrafında bir hikaye yazmayı amaçladım.
Derim karakteri beni en çok zorlayan karakterlerden biriydi. Derinliği olan aynı zamanda ilk etapta oldukça tepki alacak bir karakterdi ve tıpkı düşündüğüm gibi oldu. Önce tepki aldı sonra derinliği yavaş yavaş ortaya çıktı. Derim karakterinin altını doldurmak bana epey mesai harcattı doğrusu
• Anka 4 ve 5’i grupla okumak için heyecanla bekliyoruz, ne zaman çıkar? (Hilal)
Anka 4 şu an düzenlemede, tahminen 2 ay içinde çıkar diye düşünüyorum. Kitaplar genelde 4-5 ay arayla çıktığı için bu zaman aralığında da 5. kitap çıkacak gibi görünüyor.
• Bukalemun serisinin karakter yaratım süreci nasıl oldu, aklına nasıl düştü? (Hilal)
Ansızın ortaya çıkan bir hikaye oldu. Bir akşam aniden oturduğum yerden kalkıp yazmaya başladım. Giriş bölümü aklıma ilk düşen kısımdı, hikaye sonradan o giriş bölümünün çerçevesinde gelişmeye başladı. O bölümü neredeyse bütün gece boyunca yazıp bitirmiştim ve ertesi günü aile kahvaltısında teyzem ve kuzenime sesli okuduğumda onların sorduğu sorularla hikayeyi birkaç saat içerisinde genel hatlarıyla tamamen kafamda oturtmuştum. Sonrası da çorap söküğü gibi geldi. Elimdeki ilk karakter Alaz’dı ama bir intikam öyküsü olduğundan ona bağlantılı olarak Tahir ve Nermin akabinde geldi. Yaman onları takip etti ve Ekrem elbette onun yanındaydı. Sonrasındaki karakterler hikaye ortaya çıktıkça kendi kendilerine belirmeye başladılar. Sanki hepsi hangi sahnede, ne zaman ortaya çıkacaklarını biliyormuş gibiydi. Apansız ve bir anda tüm taşlar yerine oturuverdi
.
• Bukalemun’u yazarken, özellikle; kumarhane, kahvelerden haraç toplanması, ihtiyarlar gibi konuların araştırmasını nereden yaptın ya da birinden yardım aldın mı? (Pınar)
Yasal kumarhanelerde birçok kez bulundum. Kıbrıs bu tür mekanların cenneti biliyorsunuz. Birkaç kez Kıbrıs tatillerinde kumarhanelere de gittim, mekanlar konusunda bir fikrim vardı zaten. 1996’da Türkiye’de kumarhaneler yasaklanmış olsa da yasal olmayan şekilde işleyen bu tür yerler hala var, bunlarla ilgili olarak bir arkadaşımdan ufak tefek bilgiler aldım. Tahir ve Ekrem öncesinde yasal olarak işletiyorlardı zaten ancak belli bir tarihten sonrası yasa dışı olarak devam etti ve ben de bu değişikliğe uygun olarak aktardım hikayeyi.
• Alaz ve Yaman’ı birbirine bağlayan şey sizce geçmişleri miydi? (Beraber kahvaltı ettikten sonra Yaman’ın sözlerinin ardından geçmişleri, Alaz’ın kimliği ortaya çıkmasaydı Dağlı yine de onu bu kadar büyük bir aşkla sever miydi?) (Kader)
Geçmişleri olduğu kadar, aralarında ortaya çıkan tutku ve gözardı edilemez kimya uyumu da bunda etkili bence. Ayrıca Yaman’ın takıntılı tavrı her ne kadar sinir bozucu görünse de sanırım hiçbir kadın kendisini incitmekten korkar şekilde o yücelikte seven bir erkeği kolay kolay reddedemezdi.
• İlk yazmaya başladığında bu kadar sevileceğini düşünmüş müydün? (Figen)
Asla! Hatta hep derim, ben Wattpad’de yazmaya başladığımda neredeyse 8 ay boyunca üç beş okunma olmuştu ve buna rağmen sadece kendim eğlenceli vakit geçirdiğim ve yazmaktan gün geçtikçe çok daha fazla hoşlandığım için devam ettim. Bu noktaya geleceğimi o zaman birileri söylese hiç inanmazdım. Açıkçası bazen hâlâ inanamadığım da bir gerçek.
• Bukalemun’u yazarken en eğlendiğin ve en çok üzüldüğün yer neresiydi? (İpek)
En eğlendiğim sahne Yaman’ın kırk çıkarma sahnesiydi. Ara ara durup kahkahalarımı dindidirip yazmaya devam etmiştim. Aynı şekilde Nermin ve Halil’in öldüğü sahneyi de yazarken salya sümük halde ağlamaya devam ederken ara ara soluklanmak için durarak sahneyi yazmayı bitirebilmiştim. Tahir ve Füsun’un ölümlerinin gerçekleştiği bölümler de çok zorlu geçmişti benim için. Uzun süre kendimi hazırlamaya çalışmış ve bir an evvel bitireyim ve bu acıdan kurtulayım diye peş peşe yazarak aynı günde bitirmiştim o iki bölümü.
( Benim için en dramatik sahne 5. Kitapta Yaman ve Alaz’ı birbirlerine sırlarını itiraf ettikleri sahne. Bir de Alaz’ın anne ve babası hakkında birkaç kelime duymak için yaptıkları.)
• Yazarken en verimli olduğunu hissettiğin an ne zamandır? (İpek)
Ben gündüz insanıyım. Sanırım bu iş hayatında alışkın olduğum tempodan kaynaklanıyor. Sabah erken kalkacağım, güne erken başlayacağım ve tüm enerjimi verimli bir şekilde değerlendireceğim diye düşünüyorum hep ve bu şekilde yaşıyorum. Geceleri pek yazamıyorum açıkçası. Genelde sabah erken saatlerde işlerimi bitirip günün geri kalanında yazmayla geçiriyorum. Özellikle yürüyüş yaparken zihnim çok dingin oluyor ve o an yazdığım ne varsa onun içinde yaşıyorum ve çok şey o anlarda aklıma geliyor, bu yüzden sürekli ses kaydı yaparak notlar alıyorum. Gece uyumadan hemen evvel de aynı döngüye giriyorum. Birçok şey o anda aklıma geliyor. Bu nedenle telefonum hep yanımdadır ve aklımdakileri unutmamak için çok gece gözümü bile açmadan el yordamıyla telefonuma uzanıp ses kaydı yaptığım olmuştur.
• Sen Yaman gibi adanarak seven bir adamın varlığına inanıyor musun? (İpek)
Hayır, inanmıyorum. Belki kısmen bunu yapabilecek birileri vardır bir yerlerde, bilemiyorum. Fakat günümüzde insanların duygular konusunda epeyce yozlaştığını ve her şeyi çok çabuk harcadıklarını düşünüyorum. Erkekleri de (umarım kusura bakmazlar ama bu benim şahsi düşüncem) genelde tek bir taraflarıyla düşünüp hissedebilen canlılar olarak görüyorum. Erkeklerin bana göre derinlikleri yok ve Yaman gibi bir karakter de zaten bu yüzden bir kadın tarafından ortaya çıkarıldı.
• Nermin’i yazarken ilham kaynağın kimdi? (İpek)
Sanırım teyzem. Gençlik zamanlarında çekilmiş resimleri beni hep etkilerdi. Hâlâ etkiler. Şahane siyah beyaz fotoğraflar bunlar. Zihnimdeki Nermin gibi güzel ve naif bir duruşu vardı o resimlerde ve biraz hayal gücüyle o karakteri ortaya çıkarmak zor olmadı.
• Tüm yazdıkların arasında yazarken seni en zorlayan hangi karakterdi? (İpek)
Derim... Beni en çok zorlayan karakter Derim oldu. Öyle çok çatıştım ki onunla. Bir ara ruh hastası olacağım herhalde diye düşündüğüm bile oldu, çünkü zihnimin içinde sürekli onunla kavga ediyordum. Çok ketumdu, çok kendine dönüktü, çok gururluydu ve onunla ilgili bir şeyleri ortaya çıkarmak çok zor oluyordu. Mahrem anları yazmakta, sanki zihnime kilit vuruluyormuş gibi kalakalarak zorlanıyordum. Sana ne benim özelimden der gibiydi. Çok samimi olarak itiraf edeyim hâlâ onu tam olarak yansıtabilmiş olduğumu sanmıyorum. Koparabildiklerim o kadar oldu...
Şimdi aynı sorunu Karanlık Sarmal’da Ulun’da yaşıyorum. Ulun, Derim’den beter çıktı. Canını sevdiğim Yamam’ım, Karan’ım delikanlı çocuklarmış. Hiç sakınmadan kendilerini açmışlardı ama bu iki lanet tip beni son derece uğraştırıyorlar. (Şizofrenik bir vaka olduğumu düşündüğünüzü biliyorum, hiç sıkıntı yok, Eyvallah diyorum)
• Kendine yakın hissettiğin karakter hangisi? (İpek)
Tahir.... Tahir karakterini ortaya çıkarırken rol modelim rahmetli dedemdi ve bu nedenle Tahir karakteri benim için hem en özel hem de bana en yakın karakterdir.
• Yazarken, bazen yaşanmışlıklardan gerçek hayattan ilhan aldığını düşünüyorum, doğru mu? (Filiz)
Kesinlikle doğru. Bir takım komik olaylar, birtakım mekanlar, yaşadığım, gördüğüm ya da etrafımdakilerden duyduğum hikayeleri içine alıyor. Zilal Ana karakterinin birçok diyaloğu annem ve anneannemden duyduklarımla ortaya çıktı. Sina’daki Sevgi teyzeyi en yakın arkadaşımın annesiden esinlendim. Birçok karakter aslında etrafımdaki insanların evrilmesinden ortaya çıktı. Karakterlerin yaşadıkları iyi kötü birçok anıyı çevremdeki insanların hayatlarından kesitler alarak aktardım. Etrafımda aslında tam bir hazine var ve ben o hazineyi hâlâ kullanmaya devam ediyorum.
• Kitaplardaki dövmeleri kendin mi tasarladın? (Filiz)
Evet, tüm dövmeler o karaktere has, onları yansıtan figürlerdi.
• Sina’nın annesinin psikolojik sorunları var mı? (Filiz)
Kesinlikle var. Zaten sağlıklı bir kafada olan hiçbir kadın ya da anne onun yaptıklarını yapmazdı. Belki biraz vicdan eksikliğini de buna ekleyebiliriz.
• Sina’nın anne ve babası için birinden ilham aldın mı? (Filiz)
Aslında tam olarak şundan diyemem ama zaman içinde gördüğüm duyduğum birtakım kişileri bir araya toplayarak karakterleri ortaya çıkardım. Açıkçası toplumumuzda bu tiplerin az da olsa bulunduğu da bir gerçek.
• Halit’in sevgilisi oldu mu? Yoksa o da Ragıp’ın genç kopyası mı olacak? (Filiz)
Halit’in bir sevgilisi olmayacak. Zaman zaman kısa süreleri birliktelikler yaşayacak ancak o da Ragıp gibi evlilik yapmayacak. Herkesin illa evlenmesi gerekmiyor zaten. Etrafındaki insanlar da onun ailesi ve bu konuda herhangi bir eksiklik hissetmeyecek.
Bu sorular Sevgili Filiz’den ve hepsi Karanlık Sarmal hakkında, ben henüz okumadığım için (Bölüm biriksin diye bekliyorum) sorulara tamamen Fransızım. Sevgili Filiz sorular için teşekkürler.
• Hayalet; Alisa mı?
Spoiler sorusu Buna cevap vermeceğim, Karanlık Sarmal’ın ilerleyen bölümlerinde herkes tüm sorularının cevabını alacak zaten.
• Ulun, Hades’in oğlu mu?
Bu da şu an spoiler içeriyor. Ortaya ne çıkacak hep birlikte göreceğiz.
• “Hades o anlarda, kadim zamanlarda bilmediği bir yerlerde yazılmış olan kaderinin nihayet onu bulduğundan habersizdir. Bunun gerçekliğine varmasına daha çok yıllar vardı.” Karanlık Sarmal ilk bölümde yazdığın bu paragrafa dayanarak Azrail’in Hades olma şansı var mı? (Filiz)
Azrail ayrı bir karakter, Hades ayrı bir karakter.
• Hades’in sevdiği kadın intihar etti diye geçiyor. Ama Hades hiç ölü bedeni görmediğine göre esir tutulma oranı % kaç? (Filiz)
Hades’in sevdiği kadın öldü. Burası net. Ama nasıl öldü? Bunu hep birlikte bölümlerde okuyacağız.
• Hayalet koruyucu bir aileye verilmiş. Ve Hades, Zoya’yı Berlin’de bulmuştu. Zoya’nın koruyucu ailenin yanında kullandığı ismi nedir? (Filiz)
Yine bir spoiler sorusu olmuş. Bunun da cevabı ilerleyen bölümlerde alınacak.
Sorularımız bitti.
Sevgili Aslıhan, bu samimi ve keyifli söyleşi için çok teşekkür ederim. Yeni hikâyelerde buluşalım. İlhamın bol olsun sen hep bu güçlü kadınları ve adamları yaz biz okuyalım.
Sevgiler;
Çilek Kadın Yasemin
Şimdi tatlı bir oyuna var mısın, Tek Kelime Oyunu için hazır mısın?
(Yazdığım Kelimenin Karşısına Senin için İfade Ettiği Anlamı Tek Kelime ile Yazar mısın?)
***
Kelimeleri gördüğüm an ilk aklıma gelenleri yazdım (Tam da istediğim gibi)
Hacker – Invictus
İt - Karan
Takıntı – Yaman
Ateş – Alaz
Öküz – Oğuz
Böbrek – Annem
Çilek – Yasemin
Lamborghini – Siyah
Veyron – Kırmızı
Chiron – Mavi
Kızıl – Güneş
Gece – Ay
Yasak - Engel
Fransa – Marsilya
Aşk - Tahir
İngiltere – Ailem
Romantik - Yoğurt
Çin – Ördek (En sevdiğim Çin yemeği olan Crispy Aromatic Duck’tan söz ediyorum)
Dost – Köpek
Kasa – İbrahim
Kardeş – Kardeşlerim
Coğrafya – Derim
Gül – Juliet (Anka’yı okurken düğün sahnesinde gördüm hemen Google dan araştırdım harika bir gül çeşidi.)